to contradict
01
çelişmek
(of pieces of evidence, facts, statements, etc.) to be opposite or very different in a way that it is impossible for all to be true at the same time
Transitive: to contradict evidence or statements
Örnekler
The witness 's testimony contradicted the forensic evidence presented in court, leading to doubts about the accuracy of the case.
Tanığın ifadesi, mahkemede sunulan adli kanıtlarla çelişti ve davanın doğruluğu hakkında şüpheler uyandırdı.
His account of the incident contradicts the version provided by other witnesses.
Olayla ilgili anlatımı, diğer tanıkların verdiği versiyonu çelişiyor.
02
çelişmek, yalanlamak
to reject or deny the truth of a statement
Transitive: to contradict sth
Örnekler
The spokesperson contradicted the rumors by denying the allegations.
Sözcü, iddiaları reddederek söylentileri çürüttü.
He contradicted her statement about the budget by presenting new figures.
Yeni rakamlar sunarak bütçe hakkındaki açıklamasını çürüttü.
03
karşı çıkmak
to disagree with someone, particularly by asserting the opposite of their statement
Transitive: to contradict a person or their claims
Örnekler
She contradicted his claim that the project was on schedule.
Projenin programa göre ilerlediği iddiasını çürüttü.
He contradicted the teacher ’s explanation, arguing that it was inaccurate.
Öğretmenin açıklamasını çürüttü, bunun doğru olmadığını savundu.
Leksikal Ağaç
contradiction
contradictory
contradict
