breathtakingly
01
nefes kesici bir şekilde, büyüleyici bir şekilde
in a way that inspires awe, wonder, or admiration because of great beauty, scale, or impact
Örnekler
The mountain rose breathtakingly above the valley, its peak glowing in the evening light.
Dağ, vadinin üzerinde nefes kesici bir şekilde yükseldi, zirvesi akşam ışığında parlıyordu.
She danced breathtakingly, holding the entire audience in silent admiration.
Nefes kesici bir şekilde dans etti, tüm seyirciyi sessiz bir hayranlık içinde tuttu.
02
nefes kesici bir şekilde, inanılmaz derecede
to a shocking, excessive, or incredible degree
Örnekler
The CEO 's bonus was breathtakingly high, sparking outrage among employees.
CEO'nun bonusu şaşırtıcı derecede yüksekti ve çalışanlar arasında öfkeye neden oldu.
He responded to the criticism with a breathtakingly arrogant remark.
Eleştiriye şaşırtıcı derecede kibirli bir yorumla karşılık verdi.
Leksikal Ağaç
breathtakingly
breathtaking



























