boiling
boi
ˈbɔɪ
boy
ling
lɪng
ling
British pronunciation
/bˈɔ‍ɪlɪŋ/

"boiling"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

boiling
01

kavurucu, yakıcı

having an intense, almost unbearable heat
boiling definition and meaning
example
Örnekler
She felt the boiling heat of the desert sun on her skin.
Cildinde çöl güneşinin kaynar sıcaklığını hissetti.
Residents sought relief from the boiling weather by staying indoors or visiting air-conditioned spaces.
Sakinler, kaynar havadan kurtulmak için kapalı alanlarda kaldılar veya klimalı mekanları ziyaret ettiler.
02

kaynar, kaynayan

heated to the point where a liquid turns into a gas
example
Örnekler
The boiling water bubbled furiously as it reached its peak temperature.
Kaynayan su, zirve sıcaklığına ulaştığında şiddetle kabarcıklar çıkarıyordu.
She carefully poured the boiling broth into the bowl.
O, kaynayan et suyunu dikkatlice kaseye döktü.
Boiling
01

kaynama

the process of heating a liquid until it vaporizes and turns into steam or gas
Wiki
boiling definition and meaning
example
Örnekler
The boiling of water is essential for cooking pasta properly.
Suyun kaynatılması, makarnayı doğru şekilde pişirmek için gereklidir.
The boiling of the solution releases steam that can be used for sterilization.
Çözeltinin kaynatılması, sterilizasyon için kullanılabilecek buhar açığa çıkarır.
boiling
01

aşırı derecede

in a manner that is extremely intense
example
Örnekler
The tea was boiling hot, so he let it cool down.
Çay kaynar derecede sıcaktı, bu yüzden soğumasını bekledi.
He was boiling angry after hearing the news about the unfair decision.
Haksız karar haberi duyduktan sonra kaynar gibi öfkeliydi.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store