tense
01
gergin, sinirli
full of anxiety or fear that makes people feel pressure or unease
Örnekler
She felt tense before her presentation, worrying about forgetting her lines.
Sunumundan önce gergin hissediyordu, satırlarını unutmaktan endişeleniyordu.
The atmosphere in the room grew tense as they waited for the final exam results.
Final sınav sonuçlarını beklerken odadaki hava gergin bir hal aldı.
02
gergin, sıkı
taut or rigid; stretched tight
03
gergin, kasılmış
(of a speech sound) characterized by relatively tight or strained tongue muscles during the pronunciation
Örnekler
The vowel in the word was identified as a tense sound.
Kelimedeki ünlü, gergin bir ses olarak tanımlandı.
Many German vowels require a more tense pronunciation compared to their English equivalents.
Birçok Almanca ünlü, İngilizce karşılıklarına kıyasla daha gergin bir telaffuz gerektirir.
Tense
01
zaman
(grammar) a form of the verb that indicates the time or duration of the action or state of the verb
Örnekler
In " She walks to school, " walks is in the present tense.
"O okula yürür" cümlesinde, yürür şimdiki zamandadır.
The past tense of go is went.
Go'nun geçmiş zamanı went'dir.
to tense
01
gerginleştirmek
to make someone feel nervous, anxious, or uneasy
1.1
huzursuz olmak
to become nervous, anxious, or uneasy
02
gerginleştirmek, sertleştirmek
to tighten or stiffen something physically
Örnekler
The dog tensed its body before barking.
Köpek havlamadan önce vücudunu gerginleştirdi.
His jaw tensed as he tried to stay calm.
Sakin kalmaya çalışırken çenesi gerginleşti.
03
germek, gerilmek
become stretched or tense or taut
Leksikal Ağaç
tensely
tenseness
tense
