fraught
01
dolu
accompanied by or involving something undesirable or troublesome
Örnekler
Their journey was fraught with peril, as they navigated treacherous terrain and unpredictable weather.
Yolculukları, tehlikeli araziler ve öngörülemeyen hava koşullarıyla dolu olarak dolu idi.
The project was fraught with challenges, including budget constraints and conflicting stakeholder interests.
Proje, bütçe kısıtlamaları ve çatışan paydaş çıkarları da dahil olmak üzere dolu zorluklarla doluydu.
02
gergin, endişeli
causing or filled with emotional tension, stress, or anxiety
Örnekler
Their relationship became increasingly fraught after the argument.
Tartışmadan sonra ilişkileri giderek daha gergin hale geldi.
It was a fraught moment as the team awaited the final decision.
Takım nihai kararı beklerken gergin bir andı.
