to ramble
01
kır bayır dolaşmak
to take a long walk for pleasure in the countryside with no particular destination
Dialect
British
Intransitive
Örnekler
On sunny weekends, the couple loves to ramble through the rolling hills.
Güneşli hafta sonlarında, çift dalgalı tepelerde gezinmeyi sever.
The group of friends decided to ramble along the riverbank.
Arkadaş grubu nehir kıyısında dolaşmaya karar verdi.
02
ipsiz sapsız konuşmak
to continue speaking or writing in a lengthy, unfocused, or wandering manner without a clear or organized structure
Intransitive
Örnekler
During the lecture, the professor tended to ramble, touching on various topics.
Ders sırasında profesör, çeşitli konulara değinerek saçmalamaya meyilliydi.
During the meeting, participants were asked to avoid rambling and to stick to the agenda.
Toplantı sırasında, katılımcılardan saçmalamaktan kaçınmaları ve gündeme bağlı kalmaları istendi.
03
dolaşmak, gezinmek
to move about aimlessly or without any specific destination
Intransitive
Örnekler
Feeling restless, he decided to ramble through the city streets.
Huzursuz hissederek, şehir sokaklarında dolaşmaya karar verdi.
On lazy Sunday afternoons, residents of the small town would often ramble along the riverbank.
Tembel Pazar öğleden sonraları, küçük kasabanın sakinleri sık sık nehir kıyısında dolaşırlardı.
Ramble
01
amaçsız gezinme, dolaşma
an aimless amble on a winding course
02
gezinme
a long walk for pleasure in the countryside with no particular destination
Dialect
British
Leksikal Ağaç
rambler
rambling
rambling
ramble



























