lustrous
01
görkemli
having an outstanding level of excellence achieved through dedicated effort and achievement
Örnekler
She had a lustrous career on Broadway spanning decades.
O, on yıllar boyunca Broadway'de parlak bir kariyere sahipti.
At just 25 years old, Jenny already has an extremely lustrous resume, having worked for some of the top design firms in the world.
Sadece 25 yaşında, Jenny dünyanın en iyi tasarım firmalarından bazıları için çalışmış, son derece parlak bir özgeçmişe sahip.
02
parlak, ışıltılı
having a smooth and shiny surface that reflects light, often appearing glossy or radiant
Örnekler
The lustrous finish on the car made it stand out in the showroom.
Arabanın parlak bitişi, showroomda öne çıkmasını sağladı.
She admired the lustrous pearls in the jewelry display, each one gleaming beautifully.
Mücevher vitrinindeki parlak incileri hayranlıkla izledi, her biri güzelce parlıyordu.
03
parlak
having a captivating or appealing shine or glow
Örnekler
Her hair cascaded down her shoulders in lustrous waves, reflecting the sunlight.
Saçları, güneş ışığını yansıtan parlak dalgalar halinde omuzlarından aşağı dökülüyordu.
The polished marble floor gleamed with a lustrous shine, giving the room an elegant ambiance.
Parlatılmış mermer zemin parlak bir parıltıyla parlıyordu ve odaya şık bir hava katıyordu.



























