to lambaste
Örnekler
The journalist lambastes the government for its lack of transparency in the recent scandal.
Gazeteci, son skandaldaki şeffaflık eksikliği nedeniyle hükümeti ağır bir şekilde eleştiriyor.
She lambasted her colleague during the meeting for repeatedly missing deadlines.
O, toplantı sırasında sürekli olarak son teslim tarihlerini kaçırdığı için meslektaşını ağır bir şekilde eleştirdi.
02
dövmek, şiddetle dövmek
to beat violently
Örnekler
The gang tried to lambaste him in the alley.
Çete onu sokakta lambaste etmeye çalıştı.
He threatened to lambaste anyone who touched his car.
Arabasına dokunan herkesi lambaste etmekle tehdit etti.



























