glare
glare
glɛr
gler
British pronunciation
/ɡlˈe‍ə/

"glare"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

Glare
01

kızgın bakış

a steady and sharp stare that conveys anger, disapproval, or hostility
glare definition and meaning
example
Örnekler
She gave him a glare when he interrupted her.
O onu böldüğünde ona bir öfke dolu bakış attı.
The teacher ’s glare silenced the noisy classroom.
Öğretmenin sert bakışı gürültülü sınıfı susturdu.
02

göz kamaştırıcı parıltı, rahatsız edici parlak ışık

a harsh, bright light that is more intense than what the eyes are used to, often causing discomfort
example
Örnekler
The glare from the car's headlights made it difficult for her to see the road.
Arabanın farlarından gelen parıltı, yolunu görmesini zorlaştırdı.
He shielded his eyes from the glare of the midday sun.
Gözlerini öğle güneşinin parıltısından korudu.
03

kamuoyunun dikkati, ilgi odağı

a focus of public attention
to glare
01

kaşlarını çatmak, kötü bir bakış atmak

to look at someone or something with a strong and disapproving gaze, often showing anger or displeasure
Intransitive: to glare at sb
to glare definition and meaning
example
Örnekler
I often glare at my siblings when they interrupt me.
Beni böldüklerinde kardeşlerime sıklıkla sert bir bakış atarım.
She glares at the noisy neighbors through the window.
O, gürültücü komşulara pencereden öfkeyle bakıyor.
02

göz kamaştırmak, parlamak

to shine with a harsh, bright, or dazzling light
Intransitive
example
Örnekler
The polished marble floor glared under the fluorescent lights of the mall.
Parlak mermer zemin, alışveriş merkezinin floresan ışıkları altında göz kamaştırıyordu.
The computer screen glared with intensity in the dimly lit room.
Bilgisayar ekranı, loş aydınlatılmış odada yoğun bir şekilde parladı.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store