ancient
01
eski zamandan kalma
related or belonging to a period of history that is long gone
Örnekler
She studied ancient civilizations like the Egyptians and Greeks in her history class.
O, tarih dersinde Mısırlılar ve Yunanlılar gibi antik uygarlıkları inceledi.
Myths and legends from ancient times continue to captivate the imagination of people around the world.
Antik çağlardan kalma mitler ve efsaneler, dünya çapında insanların hayal gücünü cezbetmeye devam ediyor.
Örnekler
He visited an ancient castle, marveling at its medieval architecture.
Eski bir kaleyi ziyaret etti, ortaçağ mimarisine hayran kaldı.
The scientist discovered ancient fossils of dinosaurs in the remote desert.
Bilim insanı, uzak çölde dinozorların antik fosillerini keşfetti.
Örnekler
My phone is so ancient, it does n't even have a camera.
Telefonum o kadar eski ki bir kamerası bile yok.
That television is ancient; it still has a dial to change channels!
O televizyon antika; hala kanal değiştirmek için bir kadranı var!
Ancient
Örnekler
The ancient in the village was known for his wisdom and long life.
Köydeki yaşlı, bilgeliği ve uzun ömrü ile tanınırdı.
The young children gathered around the ancient to hear stories of the past.
Genç çocuklar, geçmişin hikayelerini dinlemek için yaşlı etrafında toplandı.
Leksikal Ağaç
anciently
ancientness
ancient



























