to confabulate
01
sohbet etmek, gevezelik etmek
to have a casual and light conversation without sharing a lot of information
Intransitive
Örnekler
As they waited for the meeting to start, colleagues confabulated about their weekend plans.
Toplantının başlamasını beklerken, meslektaşlar hafta sonu planları hakkında sohbet ettiler.
The neighbors often confabulate over the fence about gardening tips.
Komşular bahçıvanlık ipuçları hakkında çit üzerinden sık sık sohbet ederler.
02
görüşmek, tartışmak
to confer or discuss something with others
Intransitive
Örnekler
The team will confabulate tomorrow to discuss the project's progress.
Ekip, projenin ilerlemesini tartışmak için yarın görüşecek.
The committee regularly confabulates to brainstorm new ideas.
Komite, yeni fikirler üretmek için düzenli olarak istisare eder.
03
uydurmak, uydurma hikayeler anlatmak
to create or invent fictitious experiences or details to fill gaps in one's memory
Intransitive
Transitive: to confabulate experiences or details
Örnekler
After the accident, he began to confabulate stories about events that never happened.
Kazadan sonra, asla olmamış olaylar hakkında hikayeler uydurmaya başladı.
Patients with certain neurological conditions may confabulate to make sense of fragmented memories.
Bazı nörolojik rahatsızlıkları olan hastalar, parçalanmış anıları anlamlandırmak için uydurma yapabilir.
Leksikal Ağaç
confabulation
confabulate
