to set against
[phrase form: set]
01
birbirine düşürmek, karşı karşıya getirmek
to cause someone to become opposed or hostile toward a friend, relative, ally, etc.
Örnekler
His lies set the siblings against each other, creating a rift in their relationship.
Yalanları, kardeşleri birbirine düşürdü ve aralarında bir uçurum yarattı.
The rumor was designed to set her friends against her, causing distrust and division.
Söylenti, güvensizlik ve bölünmeye neden olarak arkadaşlarını ona karşı kışkırtmak için tasarlandı.
02
karşılaştırmak, mukayese etmek
to compare two or more things by considering them in relation to each other
Örnekler
The new policy was set against the old one to highlight the differences and improvements.
Yeni politika, farklılıkları ve iyileştirmeleri vurgulamak için eskisiyle karşılaştırıldı.
The scenic beauty of the mountains is even more striking when set against the bustling city below.
Dağların manzara güzelliği, aşağıdaki hareketli şehirle karşılaştırıldığında daha da çarpıcıdır.
03
dengelemek, karşılıklı olarak dengelemek
to balance one financial amount with another
Örnekler
The company set its losses against its profits to find the net income for the year.
Şirket, yılın net gelirini bulmak için zararlarını kârlarıyla dengelemiştir.
Tax deductions can be set against your total income to lower your taxable income.
Vergi indirimleri, vergiye tabi gelirinizi düşürmek için toplam gelirinize karşı ayarlanabilir.



























