to hang on to
/hˈæŋ ˈɑːn tuː/
/hˈaŋ ˈɒn tuː/
hang ontoto hang on to
[phrase form: hang]
01
sıkıca tutunmak, kararlılıkla korumak
to keep something with effort or determination
Transitive: to hang on to an abstract possession
Örnekler
Despite the company's changes, he is determined to hang on to his job.
Şirketin değişikliklerine rağmen, işine sıkı sıkıya tutunmaya kararlı.
The team managed to hang on to their lead until the final whistle blew.
Takım, son düdük çalıncaya kadar avantajını koruyabildi.
02
sıkıca tutunmak, değer vermek
to keep a strong emotional or mental connection to something, such as memories, feelings, values, etc.
Transitive: to hang on to a thought or emotion
Örnekler
Even though we live far apart now, I will always hang on to the cherished memories of our childhood.
Şimdi uzakta yaşasak da, çocukluğumuzun değerli anılarına her zaman sarılacağım.
As the years passed, she continued to hang on to the love and warmth of her family traditions.
Yıllar geçtikçe, aile geleneklerinin sevgisine ve sıcaklığına tutunmaya devam etti.
03
sıkıca tutunmak, sarılmak
to physically hold or retain possession of something securely and firmly
Örnekler
During the turbulence, the passengers were advised to hang on tightly to their seats.
Türbülans sırasında, yolcuların koltuklarına sıkıca tutunmaları tavsiye edildi.
She managed to hang on to the rope, preventing herself from falling off the cliff.
O, uçurumdan düşmeyi önleyerek ipe tutunmayı başardı.
