upstream
Örnekler
They paddled upstream against the strong current to reach their favorite fishing spot.
En sevdiği balık tutma noktasına ulaşmak için güçlü akıntıya karşı akıntıya karşı kürek çektiler.
The salmon swim upstream to spawn in the freshwater streams where they were born.
Somon, doğdukları tatlı su akıntılarında yumurtlamak için akıntıya karşı yüzer.
upstream
01
akıntıya karşı, yukarı akış
situated or moving in the direction opposite to the flow of a stream or current
Örnekler
The upstream hike offers breathtaking views of the valley.
Akıntıya karşı yürüyüş, vadiye nefes kesici manzaralar sunar.
The upstream swim against the current was challenging but invigorating.
Akıntıya karşı yukarı doğru yüzmek zorlayıcı ama canlandırıcıydı.
02
yukarı akış, akış yukarısı
occurring earlier in a sequence of genetic material where transcription begins before a specified point
Örnekler
The enzyme regulates an upstream reaction critical to the metabolic pathway.
Enzim, metabolik yol için kritik olan bir yukarı akış reaksiyonunu düzenler.
Upstream signals from the receptor activate downstream transcription factors.
Reseptörden gelen yukarı akış sinyalleri, aşağı akış transkripsiyon faktörlerini aktive eder.
03
yukarı akış, öncesinde gerçekleşen
happening earlier and setting the stage for subsequent events or outcomes
Örnekler
Poor planning was an upstream factor in the project's failure.
Zayıf planlama, projenin başarısızlığında yukarı akış bir faktördü.
Addressing upstream causes can improve efficiency later.
Yukarı akış nedenlerini ele almak, daha sonra verimliliği artırabilir.



























