staggering
01
afallatıcı
so large or impressive that it is difficult to comprehend or believe
Örnekler
The amount of work required for the project was staggering, but they managed it.
Proje için gereken iş miktarı şaşırtıcı derecede fazlaydı, ama başardılar.
They made a staggering discovery that changed everything they knew.
Bildikleri her şeyi değiştiren şaşırtıcı bir keşif yaptılar.
Staggering
01
sendeleme, yalpalama
the unsteady or faltering movement
Örnekler
His staggering across the room indicated that he was drunk.
Odanın içinde sendeleyerek yürümesi, sarhoş olduğunu gösteriyordu.
The soldier 's staggering showed the severity of his injuries.
Askerin sendelemesi, yaralarının ciddiyetini gösteriyordu.
02
aşamalandırma, kademelendirme
the technique of repeating a sequence of frames to create the effect of struggling effort or unsteady movement
Örnekler
The animator used staggering to show the character's struggle to stand up.
Animator, karakterin ayağa kalkma mücadelesini göstermek için sendeleme tekniğini kullandı.
Staggering was used to emphasize the character's exhaustion during the chase.
Aşamalama, kovalamaca sırasında karakterin bitkinliğini vurgulamak için kullanıldı.
Leksikal Ağaç
staggeringly
staggering
stagger
