ragged
Örnekler
The beggar wore ragged clothes and walked barefoot through the town.
Dilenci yırtık pırtık giysiler giyiyordu ve kasabada çıplak ayakla yürüyordu.
His shirt was so ragged that it barely held together at the seams.
Gömleği o kadar yırtık pırtık idi ki dikiş yerlerinden zar zor tutuyordu.
02
yıpranmış, düzensiz
having an outline that is irregular or uneven
Örnekler
The old rug had a ragged edge where it had been worn down by years of foot traffic.
Eski halının, yılların ayak trafiğiyle aşınmış olan kenarı pürtüklü idi.
The edges of the paper were ragged from being torn out of the notebook.
Defterden yırtılarak çıkarıldığı için kağıdın kenarları pürüzlü idi.
Örnekler
She ran herself ragged trying to meet the tight deadline.
Sıkı teslim tarihine yetişmeye çalışırken kendini bitkin düşürdü.
After weeks of nonstop work, he felt completely ragged and in need of rest.
Haftalarca durmadan çalıştıktan sonra kendini tamamen bitkin hissetti ve dinlenmeye ihtiyacı vardı.
Örnekler
The ragged man huddled in the alley, shivering from the cold.
Pırtık pırtık giyinmiş adam soğuktan titreyerek sokak arasında büzüldü.
A group of ragged children played in the dusty streets, their clothes worn thin.
Bir grup paçavralar giymiş çocuk, tozlu sokaklarda oynuyordu, giysileri incecik olmuştu.



























