lovely
Örnekler
He had a lovely singing voice that captivated the audience.
Seyircileri büyüleyen güzel bir şarkı sesi vardı.
He was a lovely person inside and out, always helping others without expecting anything in return.
O, içi dışı bir harika bir insandı, her zaman karşılık beklemeden başkalarına yardım ederdi.
02
hoş
delightful or pleasurable in experience or quality
Örnekler
We had a lovely time at the park this afternoon.
Bu öğleden sonra parkta harika bir zaman geçirdik.
The dinner you prepared was absolutely lovely.
Hazırladığın akşam yemeği kesinlikle harikaydı.
Lovely
Örnekler
The photographer chose several young lovelies for the magazine shoot.
Fotoğrafçı, dergi çekimi için birkaç genç güzel seçti.
He smiled at the lovely across the room, hoping she'd notice.
Odanın karşısındaki güzele gülümsedi, fark etmesini umarak.
Örnekler
Good morning, my lovely. Did you sleep well?
Günaydın, sevgilim. İyi uyudun mu?
Thanks for the tea, lovely — just what I needed.
Çay için teşekkürler, canım — tam da ihtiyacım olan şey.
lovely
01
harika bir şekilde, güzelce
done in a way that is visually, emotionally, or aesthetically pleasing
Örnekler
She sings lovely, with a voice like honey.
O harika bir şekilde şarkı söylüyor, bal gibi bir sesi var.
The garden turned out lovely after all the hard work.
Bahçe, tüm zorlu çalışmalardan sonra güzel çıktı.
Leksikal Ağaç
loveliness
unlovely
lovely
love



























