jealously
01
kıskançlıkla
with resentment or envy towards someone else's achievements, possessions, or advantages
Örnekler
She glanced jealously at her colleague's new designer bag.
Meslektaşının yeni tasarım çantasına kıskançlıkla baktı.
They jealously followed the influencer's lavish vacation posts.
Onlar, influencer'ın lüks tatil gönderilerini kıskançlıkla takip ettiler.
1.1
kıskançlıkla
in a way that reflects emotional insecurity or anger over sharing someone's affection or attention
Örnekler
She watched jealously as her partner chatted with an old flame.
Partneri eski bir aşkıyla sohbet ederken onu kıskançlıkla izledi.
He reacted jealously to her growing friendship with her coworker.
İş arkadaşıyla gelişen arkadaşlığına kıskançlıkla tepki gösterdi.
Örnekler
She jealously guards her writing time from interruptions.
Yazma zamanını kesintilerden kıskançlıkla korur.
The tribe jealously protected its sacred traditions from outsiders.
Kabile, kutsal geleneklerini yabancılardan kıskançlıkla korudu.
Leksikal Ağaç
jealously
jealous
