to irradiate
01
ışık tutmak
to shine or cast rays of light upon something
Transitive: to irradiate a space
Örnekler
The lanterns irradiated the campsite, creating a warm and cozy atmosphere.
Fenerler kamp alanını aydınlattı, sıcak ve rahat bir atmosfer yarattı.
The morning sun began to irradiate the valley, giving life to its colors.
Sabah güneşi vadiyi ışınlamaya başladı, renklerine hayat verdi.
02
radyasyona maruz kalmak
to expose something to radiation or light
Transitive: to irradiate sth
Örnekler
The scientists irradiated the plant samples with UV light to study their reaction.
Bilim insanları, bitki örneklerini UV ışığı ile ışınladı ve tepkilerini inceledi.
Archaeologists irradiated the ancient artifact to determine its age through radiocarbon dating.
Arkeologlar, radyokarbon tarihleme yöntemiyle yaşını belirlemek için antik eseri ışınladılar.
03
aydınlatmak, nurlandırmak
to enlighten someone's mind or soul with knowledge, insight, or wisdom
Transitive: to irradiate someone's mind or soul
Örnekler
Through profound conversations and deep reflection, the poet irradiated her readers.
Derin sohbetler ve derin düşünme yoluyla şair, okuyucularını aydınlattı.
The spiritual leader 's teachings irradiated the congregation, offering them solace and enlightenment.
Spiritüel liderin öğretileri cemaati aydınlattı, onlara teselli ve aydınlanma sundu.
Leksikal Ağaç
irradiate
radiate
radi



























