to hesitate
01
tereddüt etmek
to pause before saying or doing something because of uncertainty or nervousness
Intransitive
Örnekler
When asked about the promotion, Sarah hesitated before responding.
Terfi hakkında sorulduğunda, Sarah cevap vermeden önce tereddüt etti.
Facing the unexpected question, the candidate hesitated for a moment, carefully choosing her words before replying.
Beklenmedik soruyla karşılaşan aday, cevap vermeden önce sözlerini dikkatlice seçerek bir an tereddüt etti.
02
tereddüt etmek, kekelemek
to stammer or pause during speech, often due to uncertainty, nervousness, or difficulty in finding the right words
Intransitive
Örnekler
Nervous about the public speaking engagement, the speaker hesitated through the opening lines of the presentation.
Topluluk önünde konuşma etkinliği konusunda gergin olan konuşmacı, sunumun açılış satırlarında tereddüt etti.
In the heated debate, the politician hesitated and stammered, trying to respond to the unexpected question from the audience.
Hararetli tartışmada, politikacı tereddüt etti ve kekeledi, seyirciden gelen beklenmedik soruya cevap vermeye çalıştı.
Leksikal Ağaç
hesitater
hesitating
hesitation
hesitate
hesit
