to enjoin
01
bir işi yapmaya zorlamak
to tell someone to do something by ordering or instructing them
Örnekler
The judge enjoined the defendant from contacting the plaintiff while the case was pending.
Hakim, dava devam ederken sanığın davacı ile temasa geçmesini yasakladı.
The teacher enjoined the students to complete their assignments by the end of the week.
Öğretmen, öğrencilere hafta sonuna kadar ödevlerini tamamlamalarını emretti.
02
emretmek
to forbid someone from doing something by legal order
Örnekler
The court enjoined the company from continuing its operations in the protected area.
Mahkeme, şirketin korunan alanda faaliyetlerine devam etmesini yasakladı.
A federal judge enjoined him from contacting the witnesses in the case.
Bir federal yargıç, davadaki tanıklarla iletişim kurmasını yasakladı.
Leksikal Ağaç
enjoining
enjoinment
enjoin
