to encourage
01
yüreklendirmek
to provide someone with support, hope, or confidence
Transitive: to encourage sb
Örnekler
The teacher always took the time to encourage her students, praising their efforts and boosting their confidence in the classroom.
Öğretmen her zaman öğrencilerini teşvik etmek için zaman ayırır, çabalarını övüyor ve sınıfta özgüvenlerini artırıyordu.
Despite facing numerous challenges, his friends never failed to encourage him to pursue his dreams and overcome obstacles.
Çok sayıda zorlukla karşılaşmasına rağmen, arkadaşları onu hayallerini takip etmeye ve engelleri aşmaya teşvik etmekten asla vazgeçmedi.
02
teşvik etmek, cesaretlendirmek
to make something more likely to exist, happen, or develop
Transitive: to encourage an action
Örnekler
The teacher encouraged creativity in her students by giving them freedom to experiment.
Öğretmen, öğrencilerine deneme yapma özgürlüğü vererek yaratıcılığı teşvik etti.
The company ’s new policies are designed to encourage innovation among employees.
Şirketin yeni politikaları, çalışanlar arasında yeniliği teşvik etmek için tasarlanmıştır.
03
cesaretlendirmek, teşvik etmek
to persuade a person to do something by making them think it is good for them or by making it easier
Ditransitive: to encourage sb to do sth
Örnekler
The school ’s programs are meant to encourage children to read more often.
Okulun programları, çocukları daha sık okumaya teşvik etmek için tasarlanmıştır.
His parents encouraged him to pursue his dreams, even though they seemed difficult.
Ailesi, zor görünse de onu hayallerinin peşinden gitmesi için teşvik etti.
Leksikal Ağaç
encouraged
encouragement
encouraging
encourage
