Drivel
01
salya
saliva or mucus flowing from the mouth or nose, typically associated with illness or incapacity
Örnekler
The child wiped the drivel from his chin with the back of his hand.
Çocuk, elinin tersiyle çenesindeki salyayı sildi.
She could feel the drivel gathering at the corners of her mouth as she dozed off in the dentist's chair.
Dişçi koltuğunda uyuklarken ağzının köşelerinde salya biriktiğini hissedebiliyordu.
02
saçma sapan söz, boş laf
speech or writing that is considered to be silly, trivial, or lacking in sense or substance
Örnekler
The politician 's speech was nothing but drivel, lacking any substantive policy proposals.
Politikacının konuşması, hiçbir somut politika önerisi içermeyen saçmalıklardan ibaretti.
I ca n't believe you 're wasting your time reading that book — it 's just drivel.
O kitabı okurken zamanını harcadığına inanamıyorum—sadece saçmalık.
to drivel
01
salya akıtmak, ağızdan salya sızdırmak
let saliva drivel from the mouth
