disparate
Örnekler
The class discussed the disparate theories proposed by different philosophers on the topic.
Sınıf, konu hakkında farklı filozoflar tarafından öne sürülen farklı teorileri tartıştı.
Scientists were trying to better understand how such disparate lifeforms could share so much genetic material.
Bilim insanları, bu kadar farklı yaşam formlarının nasıl bu kadar fazla genetik materyal paylaşabildiğini daha iyi anlamaya çalışıyorlardı.
02
tamamen farklı
consisting of elements that are notably varied or dissimilar in terms of their proportions, similarities, or attributes
Örnekler
Multi-tasking many jobs with a disparate time commitment made workload distribution imbalanced.
Farklı zaman taahhütleriyle birçok işi çeşitli şekilde yapmak, iş yükü dağılımını dengesiz hale getirdi.
Disparate participation levels across demographics hampered reaching a representative consensus.
Demografik gruplar arasında farklı katılım seviyeleri, temsili bir uzlaşmaya ulaşmayı engelledi.
Leksikal Ağaç
disparateness
disparate



























