to dilate
01
genişlemek
to increase in size or width
Intransitive
Örnekler
The pupils of the eyes dilate in low light conditions.
Göz bebekleri düşük ışık koşullarında genişler.
The blood vessels are dilating to allow for increased blood flow.
Kan damarları, kan akışını artırmak için genişliyor.
02
uzun uzadıya konuşmak, ayrıntılı olarak anlatmak
to speak extensively or at length
Intransitive: to dilate upon a topic
Örnekler
During the interview, the author dilated upon the inspiration behind their latest book.
Röportaj sırasında, yazar son kitabının arkasındaki ilham üzerine uzun uzadıya konuştu.
The professor often dilates upon historical events, offering in-depth analyses and interpretations.
Profesör genellikle tarihi olaylar üzerinde uzun uzadıya konuşur, derinlemesine analizler ve yorumlar sunar.
Leksikal Ağaç
dilater
dilation
dilator
dilate
dil



























