to deaden
01
belirsiz veya bulanık hale getirmek, (bir görüntüyü) daha az görünür yapmak
make vague or obscure or make (an image) less visible
02
hafifletmek, dindirmek
to make something less intense or to reduce its vitality
Örnekler
The medication helped to deaden the pain after his injury, allowing him to rest.
İlaç, yaralanmasından sonra ağrıyı hafifletmeye yardımcı oldu, bu da dinlenmesine izin verdi.
The cold compress helped to deaden the throbbing in her head after a long day.
Soğuk kompres, uzun bir günün ardından başındaki zonklamayı hafifletmeye yardımcı oldu.
Örnekler
She tried to deaden her voice to mask her anxiety during the presentation.
Sunum sırasında kaygısını maskelemek için sesini kısmaya çalıştı.
The weight of the news seemed to deaden his voice, robbing it of its usual enthusiasm.
Haberin ağırlığı, sesini kısılmış gibi yapıyor, onu alışılmış coşkusundan mahrum bırakıyordu.
04
hissizlaştırmak, ruhsuzlaştırmak
make vapid or deprive of spirit
05
ölçülebilir civa tozu haline getirmek, metallic cıvayı gri toza dönüştürmek
convert (metallic mercury) into a grey powder consisting of minute globules, as by shaking with chalk or fatty oil
06
iptal etmek, kesmek
cut a girdle around so as to kill by interrupting the circulation of water and nutrients
Leksikal Ağaç
deadened
deadening
deadening
deaden



























