chilling
01
korkutucu, ürkütücü
causing an intense feeling of fear or unease
Örnekler
The chilling whispers in the abandoned house made her hair stand on end.
Terk edilmiş evdeki ürpertici fısıltılar onun tüylerini diken diken etti.
The chilling sound of footsteps behind her made her quicken her pace.
Arkasındaki ürpertici ayak sesleri onun adımlarını hızlandırdı.
02
dondurucu, soğutucu
causing a sensation of cold or lowering the temperature
Örnekler
The chilling wind cut through her jacket.
Dondurucu rüzgar ceketini delip geçti.
A chilling draft came from the open door.
Açık kapıdan ürpertici bir hava akımı geldi.
Chilling
Örnekler
The chilling of the metal must be done gradually to prevent cracks.
Metalin soğutulması, çatlakları önlemek için kademeli olarak yapılmalıdır.
Proper chilling of the dough is essential for the recipe's texture.
Hamurun uygun şekilde soğutulması, tarifin dokusu için esastır.
Leksikal Ağaç
chillingly
chilling
chill
