candidly
01
açıkça, samimiyetle
in a direct, open, and sincere way, without trying to hide facts or soften the truth
Örnekler
He admitted candidly that he had no idea what to do next.
Bir sonraki ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmadığını açık yüreklilikle itiraf etti.
They discussed their frustrations candidly during the meeting.
Toplantı sırasında hayal kırıklıklarını açık yüreklilikle tartıştılar.
02
doğal bir şekilde, spontane olarak
in an unposed, natural, or spontaneous way, especially in photography or filming
Örnekler
The photographer captured the bride candidly during a quiet moment.
Fotoğrafçı, sessiz bir anında gelini doğal bir şekilde yakaladı.
He was filmed candidly, laughing with friends at the café.
Kafede arkadaşlarıyla gülerken doğal bir şekilde çekildi.
03
adil bir şekilde, tarafsızca
in a fair-minded and unbiased manner
Örnekler
The panel judged each entry candidly, regardless of reputation.
Panel, her başvuruyu tarafsız bir şekilde değerlendirdi, itibardan bağımsız olarak.
We must assess the risks candidly and not emotionally.
Riskleri açık yüreklilikle değerlendirmeli ve duygusal olarak değil.
Leksikal Ağaç
candidly
candid



























