to transfigure
01
şeklini değiştirmek
to change the form, appearance, or nature of something
Transitive: to transfigure sb/sth
Örnekler
The artist 's masterpiece transfigures the mundane into the extraordinary, capturing the essence of beauty in everyday scenes.
Sanatçının başyapıtı, sıradan olanı olağanüstü olana dönüştürür, gündelik sahnelerde güzelliğin özünü yakalar.
The artist 's brushstroke seemed to transfigure the canvas, bringing life to the mundane scene.
Sanatçının fırça darbesi, sıradan sahneye hayat vererek tuvali başkalaştırmış gibi görünüyordu.
02
başkalaştırmak, yüceltmek
to present something in an elevated or divine light
Transitive: to transfigure sth
Örnekler
Through her acts of kindness and compassion, she transfigures the lives of those around her.
Nezaket ve şefkat eylemleriyle, etrafındakilerin hayatlarını başkalaştırır.
The cathedral 's majestic architecture and intricate stained glass windows transfigure the space.
Katedralin görkemli mimarisi ve karmaşık vitray pencereleri mekanı başkalaştırır.



























