to strap
01
sıkıca bağlamak, kayışla bağlamak
to securely tie or fasten using a long, narrow piece of material
Transitive: to strap sth
Örnekler
The hiker will strap the backpack securely before setting out on the trail.
Yürüyüşçü, yola çıkmadan önce sırt çantasını sıkıca bağlayacak.
The cyclist will strap the helmet tightly for safety during the ride.
Bisikletçi, sürüş sırasında güvenlik için kaskı sıkıca bağlayacak.
02
kayışla bağlamak
to bind or cover a wound or an injured part of the body with a strip of cloth
Transitive: to strap a wound or injured body part
Örnekler
He strapped his ankle tightly with a bandage to provide support and reduce swelling after twisting it.
Bükülmeden sonra şişmeyi azaltmak ve destek sağlamak için bileğini sıkıca sargıladı.
After the surgery, the doctor instructed the patient 's caregiver on how to strap the wound to aid in the recovery process.
Ameliyattan sonra, doktor hastanın bakıcısına iyileşme sürecine yardımcı olmak için yarayı nasıl sarması gerektiğini anlattı.
03
bilemek, keskinleştirmek
to sharpen an object, especially a blade, by rubbing it against a strap or strop
Transitive: to strap a tool or blade
Örnekler
The barber meticulously strapped his straight razor before each shave to ensure a precise and clean cut.
Berber her tıraştan önce düz jiletini hassasiyetle bileylerdi böylece keskin ve temiz bir kesim sağlardı.
The chef regularly straps his kitchen knives to maintain their sharpness.
Şef, mutfak bıçaklarının keskinliğini korumak için düzenli olarak biler.
04
kırbaçlamak, kamçılamak
to inflict physical punishment, typically by striking someone with a strip of leather or similar material
Transitive: to strap sb
Örnekler
The cruel headmaster used to strap disobedient students as a means of enforcing discipline in the school.
Acımasız müdür, okulda disiplin sağlamak için itaatsiz öğrencileri kırbaçlardı.
The authoritarian coach threatened to strap any player who showed disrespect or defiance during practice.
Otoriter antrenör, antrenman sırasında saygısızlık veya meydan okuma gösteren herhangi bir oyuncuyu kırbaçlamakla tehdit etti.
Strap
01
kayış
a narrow piece of cloth, leather, etc. used for fastening, carrying, or holding onto something
Örnekler
She adjusted the strap of her handbag, making sure it rested comfortably on her shoulder.
El çantasının kayışını ayarlayarak omzunda rahatça durmasını sağladı.
The backpack 's padded straps made it easy to carry, even when loaded with books.
Sırt çantasının yastıklı kayışları, kitaplarla dolu olsa bile taşımayı kolaylaştırdı.
02
kuşak
a long, narrow strip of leather or similar material used to fasten, bind, or secure objects
Örnekler
He tightened the strap around the package.
The bag 's strap was worn but still functional.
03
a narrow strip of leather used as a whip for punishment
Örnekler
The soldier carried a strap for disciplinary purposes.
The strap left red marks on the surface.
04
a loop of leather or material suspended from a bus or train ceiling for passengers to hold onto
Örnekler
He grabbed a strap to steady himself on the crowded bus.
Passengers held the straps tightly during sudden stops.
Leksikal Ağaç
strapped
strapper
strapping
strap
