State
01
eyalet
one of the political areas with limited law-making abilities that together form a federal country, like those of Germany or the US
Örnekler
California is the most populous state in the United States, known for its diverse culture and economy.
Kaliforniya, Amerika Birleşik Devletleri'nin en kalabalık eyaleti olup, çeşitli kültürü ve ekonomisi ile tanınır.
In Germany, each state, or " Bundesland, " has its own government and legislative assembly, with authority over certain regional matters.
Almanya'da, her eyalet veya "Bundesland", kendi hükümetine ve yasama meclisine sahiptir ve belirli bölgesel konularda yetkilidir.
02
ülke
the territory occupied by a nation
Örnekler
The state covers an area of over 500,000 square kilometers.
Natural resources are distributed across the state.
Örnekler
The house was in a terrible state after the storm passed through.
Fırtına geçtikten sonra ev korkunç bir durumdaydı.
His mental state improved significantly after the therapy sessions.
Terapi seanslarından sonra onun durumu zihinsel olarak önemli ölçüde iyileşti.
04
Devlet, hükümet
the group of people comprising the government of a sovereign state
Örnekler
The state announced new fiscal policies today.
State officials met to discuss security measures.
05
memleket
a country under the control of one government
Örnekler
The United States is a powerful state with significant influence in global politics and economics.
Amerika Birleşik Devletleri, küresel siyaset ve ekonomide önemli bir etkiye sahip güçlü bir devlettir.
Germany is a European state known for its strong economy and commitment to democracy.
Almanya, güçlü ekonomisi ve demokrasiye bağlılığı ile bilinen bir Avrupa devletidir.
06
depresyon
a state of depression or agitation
07
hal, durum
(chemistry) the three traditional states of matter are solids (fixed shape and volume) and liquids (fixed volume and shaped by the container) and gases (filling the container)
Örnekler
Water can exist in a solid, liquid, or gaseous state.
Ice is the solid state of H₂O.
to state
01
beyan etmek, ifade etmek
to clearly and formally express something in speech or writing
Transitive: to state sth | to state that
Örnekler
The witness was asked to state the facts of the incident during the court proceedings.
Tanıktan, mahkeme işlemleri sırasında olayın gerçeklerini ifade etmesi istendi.
In her research paper, the scientist stated her findings on the effects of climate change on marine life.
Araştırma makalesinde, bilim insanı iklim değişikliğinin deniz yaşamı üzerindeki etkileri hakkındaki bulgularını açıkladı.
02
beyan etmek, ifade etmek
to explicitly make something known something
Transitive: to state one's position of decision
Örnekler
He stated his intentions to run for mayor in the upcoming election during his campaign announcement speech.
O, kampanya duyuru konuşmasında, önümüzdeki seçimlerde belediye başkanlığına aday olma niyetlerini açıkladı.
The spokesperson stated the company's position on the matter during the press conference.
Sözcü, basın toplantısında şirketin konuyla ilgili pozisyonunu açıkladı.
state
01
devlet, kamu
provided or controlled by the government
Örnekler
The state schools are funded by the government.
Devlet okulları hükümet tarafından finanse edilir.
Many citizens rely on state welfare programs for support.
Birçok vatandaş, destek için devlet refah programlarına güveniyor.
Leksikal Ağaç
stateless
stately
static
state
