serious
01
tehlikeli, vahim
needing attention and action because of possible danger or risk
Örnekler
The doctor said the injury was serious and needed immediate surgery.
Doktor, yaranın ciddi olduğunu ve acil ameliyat gerektirdiğini söyledi.
The car accident looked serious; I hope everyone is okay.
Araba kazası ciddi görünüyordu; umarım herkes iyidir.
02
ciddi
(of a person) quiet, thoughtful, and showing little emotion in one's manner or appearance
Örnekler
She is a serious person who focuses on her work without distractions.
O, dikkat dağıtıcı şeyler olmadan işine odaklanan ciddi bir kişidir.
He is a serious person who always thinks carefully before making decisions.
O, karar vermeden önce her zaman dikkatlice düşünen ciddi bir kişidir.
03
ciddi, ağır
of great consequence
04
ciddi, önemli
related to something important that is intended for more than just entertainment or pleasure
Örnekler
A serious article explores important issues in depth, rather than just light topics.
Ciddi bir makale, sadece hafif konular yerine önemli konuları derinlemesine inceler.
The magazine publishes serious articles on politics and world affairs.
Dergi, politika ve dünya meseleleri hakkında ciddi makaleler yayınlıyor.
Örnekler
Allen is very serious about his career in law.
Allen, hukuk kariyeri konusunda çok ciddi.
Do n’t take that as a joke; he ’s serious about what he ’s saying.
Bunu bir şaka olarak alma; söylediklerinde ciddi.
06
ciddi, ağır
requiring careful consideration, effort, or attention due to importance or difficulty
Örnekler
Marriage is a serious commitment that should not be taken lightly.
Evlilik, hafife alınmaması gereken ciddi bir taahhüttür.
The meeting was about a serious issue that needed immediate action.
Toplantı, acil eylem gerektiren ciddi bir konu hakkındaydı.
07
ciddi, adanmış
highly dedicated or committed to a particular activity or profession
Örnekler
He is a serious golfer, practicing every day to improve his game.
O, oyununu geliştirmek için her gün pratik yapan ciddi bir golfçüdür.
She is a serious photographer, always looking for new ways to capture beautiful moments.
O, güzel anları yakalamanın yeni yollarını arayan ciddi bir fotoğrafçıdır.
08
ciddi, bağlı
deeply committed or involved in a relationship
Örnekler
She ’s looking for something serious, not just a short-term fling.
O, sadece kısa süreli bir flört değil, ciddi bir şey arıyor.
They are a serious couple, planning their future together.
Onlar, geleceklerini birlikte planlayan ciddi bir çifttir.
09
etkileyici, önemli
impressive or large in size, amount, or quality
Örnekler
Those are serious shoes, built to last and withstand any conditions.
Bunlar ciddi ayakkabılar, dayanıklı ve her koşula dayanacak şekilde yapılmış.
She bought a serious camera for her photography hobby.
Fotoğrafçılık hobisi için ciddi bir kamera aldı.
Leksikal Ağaç
nonserious
overserious
seriously
serious



























