Relic
Örnekler
The museum displayed a relic from the Bronze Age, drawing historians from all over the country.
Müze, Tunç Çağı'ndan kalma bir kalıntı sergiledi ve ülkenin dört bir yanından tarihçileri çekti.
Archeologists were thrilled to uncover a relic that provided insight into the daily life of the ancient civilization.
Arkeologlar, antik uygarlığın günlük yaşamına ışık tutan bir kalıntı keşfetmekten heyecan duydular.
02
hatıra
something that is no longer useful or valuable in the modern society
Örnekler
The old-fashioned rotary phone in the attic was a relic from a bygone era, no longer useful in the age of smartphones.
Tavan arasındaki eski moda döner telefon, akıllı telefonlar çağında artık işe yaramayan, geçmiş bir dönemin kalıntısıydı.
Some traditional customs may be seen as relics in today's fast-paced, globalized world.
Bazı geleneksel adetler, günümüzün hızlı tempolu, küreselleşmiş dünyasında kalıntılar olarak görülebilir.
03
kalıntı, fosil
a person with old-fashioned ideas or habits that can no longer relate to or keep up with modern times
Örnekler
The elderly professor was often regarded as a relic in the university, with his traditional teaching methods and conservative viewpoints.
Yaşlı profesör, geleneksel öğretim yöntemleri ve muhafazakar bakış açılarıyla üniversitede genellikle bir kalıntı olarak görülürdü.
Some consider the once-renowned singer a relic of the past, as younger generations favor newer music genres and styles.
Bazıları, bir zamanlar ünlü olan şarkıcıyı geçmişin bir kalıntısı olarak görüyor, çünkü genç nesiller daha yeni müzik türlerini ve stillerini tercih ediyor.



























