Quail
01
bıldırcın
a small, short-tailed, ground-dwelling game bird with brownish plumage
Örnekler
The hunter 's dog pointed motionlessly at a quail hiding in the tall grass.
Avcının köpeği, uzun otların arasında saklanan bir bıldırcına hareketsiz bir şekilde işaret etti.
The California quail, with its distinctive topknot, is a common sight in the western United States.
Kaliforniya bıldırcını, belirgin tepeliği ile Amerika Birleşik Devletleri'nin batısında yaygın bir manzaradır.
02
bıldırcın eti
the flesh of the quail bird, valued as food for its tender, lean, and flavorful meat
Örnekler
The restaurant 's signature dish was roasted quail served with a wild rice pilaf.
Restoranın imza yemeği, yabani pirinç pilavı ile servis edilen kızarmış bıldırcın idi.
Quail is often considered a delicacy and is typically served as a small portion.
Bıldırcın genellikle bir incelik olarak kabul edilir ve tipik olarak küçük porsiyonlarda servis edilir.
to quail
01
korkuya kapılmak
to experience or express the feeling of fear
Örnekler
She began to quail at the thought of speaking in front of a large audience.
Büyük bir izleyici kitlesi önünde konuşma düşüncesiyle korkmaya başladı.
The soldiers quailed in the face of the enemy's overwhelming numbers.
Askerler, düşmanın ezici sayısı karşısında korktular.



























