prickly
01
alıngan, huysuz
having a tendency to become easily irritated or offended
Örnekler
Her prickly personality made it difficult for others to approach her with feedback.
Onun dikenli kişiliği, başkalarının ona geri bildirimle yaklaşmasını zorlaştırıyordu.
He became prickly when the topic of his past mistakes came up in conversation.
Geçmiş hataları konuşmada gündeme geldiğinde huysuzlaştı.
Örnekler
The surface of the cactus was prickly to the touch, warning of potential discomfort.
Kaktüsün yüzeyi dokunulduğunda dikenliydi, potansiyel rahatsızlık konusunda uyarıyordu.
The thistle plant had prickly leaves that deterred animals from grazing on it.
Devedikeni bitkisinin, hayvanları otlamaktan alıkoyan dikenli yaprakları vardı.
03
dikenli, karıncalanma yapan
causing a stinging or tingling sensation
Örnekler
The prickly sensation on her skin warned her of an allergic reaction.
Cildindeki batıcı his onu alerjik bir reaksiyona karşı uyardı.
After falling into the bushes, he felt a prickly pain from the thorns.
Çalılıklara düştükten sonra, dikenlerden batıcı bir acı hissetti.
Örnekler
The conversation turned prickly when they discussed politics.
Siyaset hakkında konuştuklarında konuşma dikenli bir hal aldı.
Navigating the prickly issue of layoffs required careful communication.
İşten çıkarmaların dikenli konusunda ilerlemek dikkatli bir iletişim gerektiriyordu.
Leksikal Ağaç
prickliness
prickly
prickle



























