Posture
01
duruş
the state or condition of a person's physical alignment, balance, and coordination
Örnekler
Years of desk work affected his posture and spinal health.
Yıllarca masa başı çalışması onun duruşunu ve omurga sağlığını etkiledi.
Physical therapy improved her posture after the injury.
Fizik tedavi, yaralanmadan sonra duruşunu iyileştirdi.
02
duruş
the position that one's body is in, while sitting or standing
Örnekler
She entered the room with a proud, upright posture.
Odaya gururlu ve dik bir duruş ile girdi.
His slouched posture revealed his exhaustion.
Onun duruşu yorgunluğunu ortaya çıkarıyordu.
03
savunma duruşu, askeri hazırlık durumu
the capability in personnel and equipment affecting readiness for war
Örnekler
The nation improved its defense posture.
Ulus, savunma duruşunu geliştirdi.
Military posture determines strategic options.
Askeri durum stratejik seçenekleri belirler.
04
zihinsel tutum, akılcı duruş
a rationalized mental attitude or stance toward something
Örnekler
His posture toward risk was cautious.
Riske karşı tavrı ihtiyatlıydı.
The company 's posture on innovation is aggressive.
Şirketin yenilik konusundaki tavrı agresiftir.
to posture
01
poz vermek, pozisyon almak
to assume a specific bodily position, often for artistic or display purposes
Intransitive: to posture in a specific manner
Örnekler
The model postured gracefully for the photographer.
Model, fotoğrafçı için zarif bir şekilde poz verdi.
He postured like a statue for the art class.
O, sanat sınıfı için bir heykel gibi poz verdi.
02
poz vermek, hava atmak
to behave in an affected or unnatural way to impress others
Intransitive
Örnekler
The politician postured for the cameras during the speech.
Politikacı konuşma sırasında kameralar için poz verdi.
He postured as a selfless hero to gain sympathy.
O, sempati kazanmak için bencil olmayan bir kahraman gibi davrandı.
Leksikal Ağaç
imposture
posture
