Journey
01
yolculuk
the act of travelling between two or more places, especially when there is a long distance between them
Örnekler
Their journey across the country took them through diverse landscapes and cultures.
Ülke genelindeki yolculukları onları çeşitli manzaralar ve kültürlerle tanıştırdı.
The long journey by train provided ample time for reflection and introspection.
Trenle uzun yolculuk, düşünme ve içe bakış için bolca zaman sağladı.
02
yolculuk, seyahat
a process of change or development that happens over time
Örnekler
The journey to success requires hard work and patience.
Başarıya giden yolculuk çok çalışmayı ve sabrı gerektirir.
She is on a personal journey to improve her health.
O, sağlığını iyileştirmek için kişisel bir yolculuk üzerinde.
to journey
01
seyahat etmek
to travel or go on a trip
Intransitive: to journey somewhere
Örnekler
After years of planning, they finally journeyed to the remote village.
Yıllar süren planlamanın ardından, nihayet uzak köye yolculuk ettiler.
The nature enthusiasts decided to journey through the Amazon rainforest.
Doğa tutkunları Amazon yağmur ormanlarında seyahat etmeye karar verdi.
02
seyahat etmek, gezmek
to make a trip across a specific area or along a particular route.
Transitive: to journey an area
Örnekler
The adventurers journeyed the vast desert, discovering ancient ruins along the way.
Maceraperestler geniş çölü geçti, yol boyunca antik kalıntılar keşfetti.
The documentary filmmakers decided to journey the entire length of the Great Wall.
Belgesel yapımcıları, Çin Seddi'nin tüm uzunluğunu katetmeye karar verdi.
