
Ara
to flicker
01
titremek, yanıp sönmek
to shine or burn with an unsteady or wavering light
Intransitive
Example
The candle flame flickered in the drafty room.
Mum alevi, hava akıcı odada yanıp söndü.
The dying fire began to flicker, casting shadows on the walls.
Ölen ateş titremeye başladı, duvarlara gölgeler düşürerek.
02
kıpırdamak, şırıldamak
to make small, rapid, and irregular movements
Intransitive
Example
The leaves outside the window flickered in the wind, creating a mesmerizing dance of shadows on the wall.
Pencereden dışarıdaki yapraklar rüzgarda şırıldayarak, duvarda büyüleyici bir gölge dansı yaratıyordu.
Her eyelids flickered with exhaustion as she struggled to stay awake during the late-night study session.
Göz kapakları yorgunluktan kıpırdarken, geç saatlerdeki ders çalışması sırasında uyanık kalmaya çalışıyordu.
03
parıldamak, flixlemek
to turn on and off or appear and disappear in circles
Intransitive
Example
The computer monitor flickered briefly before shutting down completely, signaling a power outage.
Bilgisayar monitörü tamamen kapanmadan önce kısa bir süre parıldadı, bu da bir elektrik kesintisinin habercisiydi.
The old neon sign flickered intermittently, creating an eerie glow on the deserted street.
Eski neon tabela ara ara parıldadı ve ıssız caddede ürkütücü bir parıltı yarattı.
Flicker
01
titreme, sallantı
the act of moving back and forth
02
ağaçkakan, tırıl tırıl
North American woodpecker
03
ışıldama, parıltı
a momentary flash of light
word family
flick
Verb
flicker
Verb
flickering
Adjective
flickering
Adjective

Yakın Kelimeler