to fend for
[phrase form: fend]
01
kendi başının çaresine bakmak, idare etmek
to take care of oneself, especially in a challenging or difficult situation, without the help or support of others
Örnekler
After moving to a new city, she had to fend for herself and learn to navigate the challenges.
Yeni bir şehre taşındıktan sonra, kendi başının çaresine bakmak zorunda kaldı ve zorluklarla başa çıkmayı öğrendi.
In the absence of parental support, the young adult had to fend for his own financial needs.
Ebeveyn desteğinin yokluğunda, genç yetişkin kendi finansal ihtiyaçlarını kendi başına karşılamak zorunda kaldı.
02
savunmak, korumak
to support or protect someone, particularly in arguments
Örnekler
In the meeting, I had to fend for my colleague when others questioned her decisions.
Toplantıda, diğerleri onun kararlarını sorguladığında meslektaşımı savunmak zorunda kaldım.
The lawyer skillfully fended for her client, presenting a compelling case in court.
Avukat, mahkemede ikna edici bir dava sunarak müvekkilini ustaca savundu.



























