extenuating
01
hafifletici
providing reasons that justify or reduce the seriousness of something bad, such as an offense
Örnekler
The judge considered the extenuating circumstances before passing the sentence.
Yargıç, cezayı vermeden önce hafifletici nedenleri dikkate aldı.
Her actions were excused due to extenuating factors beyond her control.
Hareketleri, kontrolü dışındaki hafifletici faktörler nedeniyle mazur görüldü.
Leksikal Ağaç
extenuating
extenuate
