to allure
01
baştan çıkarmak
to attract or tempt someone, particularly by offering or showing something appealing
Transitive: to allure sb
Örnekler
The luxurious resort allured tourists with its stunning beaches and lavish amenities.
Lüks tatil köyü, muhteşem plajları ve şaşalı olanaklarıyla turistleri cezbetti.
The delicious aroma of freshly baked cookies allured passersby into the bakery.
Taze pişmiş kurabiyelerin lezzetli kokusu, geçenleri fırına cezbetti.
Allure
01
cazibe
the quality of attracting someone by being fascinating and glamorous
Örnekler
She possessed an undeniable allure that captivated everyone around her.
Etrafındaki herkesi büyüleyen inkar edilemez bir cazibeye sahipti.
The allure of the mysterious stranger drew her closer.
Gizemli yabancının cazibesi onu daha da yakına çekti.
