crystal clear
01
apaçık
(of an object) clear or thin enough for one to be able to see through it
Örnekler
The crystal-clear water of the tropical lagoon allowed us to see vibrant coral reefs and colorful fish beneath the surface.
Tropikal lagünün berrak suyu, yüzeyin altındaki canlı mercan resiflerini ve renkli balıkları görmemizi sağladı.
The scientist used a microscope with a crystal-clear lens to examine the intricate details of the specimen.
Bilim insanı, numunenin karmaşık detaylarını incelemek için kristal berraklığında bir merceğe sahip mikroskop kullandı.
02
açıkça belli
expressed or explained very easily and clearly
Örnekler
The instructions for assembling the furniture were crystal clear, making it easy to put it together.
Mobilyaları birleştirme talimatları kristal berraklığındaydı, bu da onları bir araya getirmeyi kolaylaştırdı.
Her explanation of the new policy was crystal clear; everyone in the team understood the changes.
Yeni politikanın açıklaması berrak bir şekilde yapıldı; takımdaki herkes değişiklikleri anladı.



























