Cabin
01
kulübe
a small wooden house or shelter built in a forest or the mountains
Örnekler
Hikers sought refuge in the remote cabin during a sudden snowstorm, huddling around the fireplace for warmth.
Yürüyüşçüler, ani bir kar fırtınası sırasında uzaktaki kulübede sığınak aradılar ve ısınmak için şömine etrafında toplandılar.
The cozy cabin nestled among towering pine trees, its smokestack releasing wisps of woodsmoke into the crisp mountain air.
Uzun çam ağaçları arasında gizlenmiş rahat kulübe, bacasından çıkan odun dumanı dağın temiz havasına karışıyor.
02
kabin
the area where passengers sit in an airplane
Örnekler
The cabin of the airplane was spacious, with overhead bins for luggage.
Uçağın kabini genişti, üstte bagaj bölmeleri vardı.
The first-class cabin featured wider seats and additional legroom.
Birinci sınıf kabin, daha geniş koltuklar ve ekstra bacak mesafesi sunuyordu.
03
kabin
small room on a ship or boat where people sleep
04
kabin, operatör kabini
the enclosed area of a vehicle or machine where the operator works or controls it
Örnekler
The operator sat in the cabin, controlling the machine.
Operatör, makineyi kontrol ederek kabinede oturdu.
He stepped into the cabin to start the engine.
Motoru çalıştırmak için kabine adım attı.
to cabin
01
kabin gibi küçük bir alana hapsetmek
confine to a small space, such as a cabin
