weak
weak
wi:k
vik
British pronunciation
/wiːk/

"weak"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

weak
01

zayıf, güçsüz

not strong or vigorous in body or movement
weak definition and meaning
example
Örnekler
After several days without food, he felt too weak to stand.
Birkaç gün yiyeceksiz kaldıktan sonra, ayakta duracak kadar güçsüz hissediyordu.
The child was too weak to lift the heavy backpack.
Çocuk, ağır sırt çantasını kaldıramayacak kadar zayıfdı.
02

güçsüz

structurally fragile or lacking durability
weak definition and meaning
example
Örnekler
The bridge collapsed at its weak central support.
Köprü, zayıf merkezi desteğinde çöktü.
That old shelf has a weak joint and might snap under weight.
O eski rafın zayıf bir bağlantısı var ve ağırlık altında kırılabilir.
03

seyreltilmiş, tatsız

excessively diluted, resulting in a thin, insipid, or ineffective quality
weak definition and meaning
example
Örnekler
The coffee was so weak that it tasted more like water than a proper brew.
Kahve o kadar zayıftı ki, düzgün bir demlemeden çok su gibi tadı vardı.
She complained about the weak tea and asked for a stronger infusion.
Zayıf çaydan şikayet etti ve daha güçlü bir demleme istedi.
04

halsiz

easily influenced by others and lacking the ability or will to uphold one's decisions, beliefs, etc.
example
Örnekler
Sarah 's weak character was evident in her tendency to change her mind frequently, unable to stand firm in her decisions.
Sarah'ın zayıf karakteri, sık sık fikir değiştirme eğiliminde belirgindi, kararlarında sağlam duramıyordu.
The weak leader's indecisiveness caused confusion among the team, leading to a lack of direction.
Zayıf liderin kararsızlığı, ekip arasında kafa karışıklığına yol açarak bir yön eksikliğine neden oldu.
05

zayıf, vurgusuz

(used of vowels or syllables) pronounced with little or no stress
06

zayıf, düşüş eğiliminde

tending downward in price
07

kırılgan, zayıf

likely to fail under stress or pressure
08

zayıf, hafif

faint or barely noticeable
example
Örnekler
There was a weak sound of music coming from the next room.
Yan odadan zayıf bir müzik sesi geliyordu.
The weak light from the distant lantern barely cut through the fog.
Uzaktaki fenerin zayıf ışığı sisin içinden zar zor geçiyordu.
09

zayıf, güçsüz

not having authority, political strength, or governing power
10

zayıf, düzenli

(used of verbs) having standard (or regular) inflection
11

zayıf, sınırlı

deficient in intelligence or mental power
12

zayıf, yetersiz

deficient or lacking in some skill
13

zayıf, dayanıksız

lacking strength or the ability to withstand pressure and force
14

berbat, kötü

bad, uncool, or disappointing
SlangSlang
example
Örnekler
This party is weak; let's go somewhere else.
Bu parti berbat ; başka bir yere gidelim.
His excuse for being late was weak.
Geç kaldığı için mazereti zayıftı.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store