Uttermost
Örnekler
She pushed herself to the uttermost of her abilities.
Kendini yeteneklerinin en uç noktasına kadar zorladı.
The soldiers showed uttermost bravery in battle.
Askerler savaşta en üst cesareti gösterdi.
uttermost
01
en uç, son derece
referring to the most extreme or furthest point in a particular area or location
Örnekler
The explorers ventured into the uttermost reaches of the jungle, where no human had set foot before.
Kaşifler, daha önce hiçbir insanın ayak basmadığı ormanın en uzak köşelerine gittiler.
The captain ordered the ship to sail to the uttermost edge of the known map.
Kaptan, geminin bilinen haritanın en uç noktasına yelken açmasını emretti.
02
aşırı, en yüksek
of the greatest possible degree or extent or intensity
