to swoop
01
dalmak, pike yapmak
to move quickly and suddenly downward through the air
Örnekler
The eagle swoops down to catch its prey.
Kartal, avını yakalamak için dalış yapar.
A hawk swooped over the field in search of food.
Bir şahin yiyecek aramak için tarlanın üzerine daldı.
02
üzerine çullanmak
to quickly and unexpectedly attack a group or place to surround and capture them
Transitive: to swoop on sb/sth
Örnekler
Law enforcement agencies coordinated a series of raids, swooping on suspected drug traffickers across the city.
Kolluk kuvvetleri, şehir genelinde uyuşturucu kaçakçılığı şüphelilerine baskın düzenleyerek bir dizi operasyon koordine etti.
Intelligence agencies executed a covert operation, swooping on a known terrorist cell.
İstihbarat ajansları, bilinen bir terör hücresine baskın düzenleyerek gizli bir operasyon gerçekleştirdi.
03
alıp götürmek, arabayla gelip almak
to give someone a ride or to pick someone up in a vehicle
Örnekler
Since your car 's in the shop, I 'll swoop in 10.
Araban tamirciye gittiğine göre, seni saat 10'da alacağım.
He swooped me to the airport this morning.
O beni bu sabah havalimanına götürdü.
Swoop
01
hızlı kayma, hızlı glissando
(music) rapid sliding up or down the musical scale
02
dalış, ani iniş
a rapid and sudden drop from the sky
Örnekler
The eagle made a graceful swoop down from its perch to catch its prey.
Kartal, avını yakalamak için tüneğinden zarif bir dalış yaptı.
During the airshow, the stunt pilot performed a daring swoop maneuver over the crowd.
Hava gösterisi sırasında, akrobasi pilotu kalabalığın üzerinde cesur bir dalış manevrası yaptı.
03
baskın, hızlı baskın
a very rapid raid



























