skeptical
01
kuşkulu
having doubts about something's truth, validity, or reliability
Örnekler
Despite the promising claims, Lisa remained skeptical about the new diet's effectiveness.
Umut verici iddialara rağmen, Lisa yeni diyetin etkinliği konusunda şüpheci kaldı.
The detective adopted a skeptical stance toward the witness's improbable story.
Dedektif, tanığın inanılması güç hikayesine karşı şüpheci bir tavır takındı.
02
inançsız
doubtful of the basis or teachings of a religion
Örnekler
The professor remained skeptical of the religious doctrine, questioning its historical accuracy.
Profesör, dini doktrinin tarihsel doğruluğunu sorgulayarak ona karşı şüpheci kaldı.
Mark 's skeptical attitude toward the religious texts led him to explore alternative spiritual philosophies.
Mark'ın dini metinlere karşı şüpheci tutumu, onu alternatif manevi felsefeleri keşfetmeye yöneltti.
Leksikal Ağaç
skeptically
skeptical
skeptic
