sequester
seq
ˈsɪk
sik
ues
wɛs
ves
ter
tɜr
tır
British pronunciation
/siːkwˈɛstɐ/

"sequester"kelimesinin İngilizce tanımı ve anlamı

to sequester
01

ayrı tutmak

to keep something or someone separate from others
Transitive: to sequester sb/sth
to sequester definition and meaning
example
Örnekler
The special needs students were sequestered in a separate classroom to receive tailored instruction.
Özel ihtiyaçları olan öğrenciler, özel eğitim almak için ayrı bir sınıfta tecrit edildi.
To ensure confidentiality, confidential documents are sequestered in a secure location.
Gizliliği sağlamak için, gizli belgeler güvenli bir yerde hapsedilir.
02

tecrit etmek

to isolate or separate something or someone from outside influence or contact
Transitive: to sequester sb/sth
example
Örnekler
During meditation, it 's important to sequester your mind from distractions and find inner peace.
Meditasyon sırasında, zihninizi dikkat dağıtıcı şeylerden ayırmak ve iç huzuru bulmak önemlidir.
The jury members were sequestered during the high-profile trial to ensure they were not influenced by external factors.
Yüksek profilli duruşma sırasında jüri üyeleri, dış faktörlerden etkilenmemeleri için tecrit edildi.
03

izole etmek, ayırmak

to isolate a substance, typically a metal ion, within a compound to prevent it from reacting with other substances
Transitive: to sequester a substance
example
Örnekler
Chelating agents can sequester iron ions in the bloodstream, reducing their reactivity and toxicity.
Şelat ajanları, kan dolaşımındaki demir iyonlarını izole edebilir, böylece reaktivitesini ve toksisitesini azaltabilir.
During the purification of proteins, it is important to sequester metal ions that could catalyze unwanted reactions.
Proteinlerin saflaştırılması sırasında, istenmeyen reaksiyonları katalize edebilecek metal iyonlarını izole etmek önemlidir.
04

el koymak, müsadere etmek

to legally seize or take possession of property or assets
Transitive: to sequester property or assets
example
Örnekler
The court ordered to sequester the defendant's assets as part of the bankruptcy proceedings.
Mahkeme, iflas prosedürlerinin bir parçası olarak sanığın varlıklarını el koyma kararı verdi.
The government sequestered the land for public use under eminent domain laws.
Hükümet, kamulaştırma yasaları uyarınca araziyi kamu yararı için el koydu.
05

el koymak, müsadere etmek

to seize or take control of property, assets, or resources belonging to an enemy
Transitive: to sequester enemy assets or resources
example
Örnekler
During the war, the government sequestered enemy-owned factories to prevent them from manufacturing weapons.
Savaş sırasında, hükümet düşmanın silah üretmesini engellemek için onlara ait fabrikalara el koydu.
The military sequestered enemy vehicles to use in logistical operations behind enemy lines.
Ordu, düşman hatlarının arkasındaki lojistik operasyonlarda kullanmak üzere düşman araçlarını el koydu.
LanGeek
Uygulamayı İndir
langeek application

Download Mobile App

stars

app store