scratchy
01
alıngan, sinirli
prone to becoming upset or agitated over minor issues
Örnekler
After a long day, he felt scratchy and snapped at his friends.
Uzun bir günün ardından, alıngan hissediyordu ve arkadaşlarına çıkıştı.
The scratchy mood in the room made everyone hesitant to speak.
Odadaki huysuz ruh hali herkesin konuşmaktan çekinmesine neden oldu.
02
kaşındıran, tahriş edici
having a rough, irritating surface or texture that causes discomfort or irritation
Örnekler
The wool sweater felt scratchy against her skin.
Yün kazak, cildine karşı tırmalayıcı hissettirdi.
The rough sandpaper was scratchy, used for smoothing wood surfaces.
Sert zımpara kağıdı tırtıklı idi, ahşap yüzeyleri düzleştirmek için kullanılırdı.
Örnekler
His scratchy voice made it difficult to hear him over the noise.
Onun tiz sesi, gürültüde onu duymayı zorlaştırıyordu.
She winced at the scratchy sound of chalk on the blackboard.
Tahtada tebeşirin tırmalayıcı sesine buruştu.
04
düzensiz, kötü yapılmış
(of writing or drawing) having an uneven or irregular quality that makes it appear rough or poorly executed
Örnekler
Her scratchy handwriting made the note difficult to read.
Onun karalama gibi el yazısı notu okumayı zorlaştırdı.
The artist ’s scratchy lines gave the sketch a raw, expressive feel.
Sanatçının çizik çizgileri, eskize ham ve ifade edici bir his verdi.
Leksikal Ağaç
scratchiness
scratchy
scratch



























