reticent
01
az konuşan, suskun
reluctant to speak to others, especially about one's thoughts and emotions
Örnekler
Sarah was reticent when it came to discussing her personal life with her coworkers.
Sarah, iş arkadaşlarıyla kişisel hayatını tartışmaya gelince ketum davrandı.
The normally reticent boy surprised everyone by giving a heartfelt speech at the graduation ceremony.
Normalde ketum olan çocuk, mezuniyet töreninde içten bir konuşma yaparak herkesi şaşırttı.
1.1
ketum
Unwilling to attract notice to oneself
Örnekler
She 's quite reticent about her accomplishments and prefers to work quietly in the background.
O, başarıları hakkında oldukça ketumdur ve arka planda sessizce çalışmayı tercih eder.
John is naturally reticent and does n't enjoy being in the spotlight.
John doğal olarak çekingendir ve spot ışıklarında olmaktan hoşlanmaz.
02
içine kapanık, sessiz
reserved, cool, and formal in manner or expression
Örnekler
The ambassador remained reticent during the heated debate.
Büyükelçi, hararetli tartışma sırasında ketum kaldı.
His reticent demeanor kept the meeting strictly professional.
Onun çekingen tavrı toplantıyı kesinlikle profesyonel tuttu.
Leksikal Ağaç
reticently
reticent
retic
